CWEEL Türkiye tarafından düzenlenen “İklim Pozitif Büyüme” konulu söyleşi 10 Şubat 2021 tarihinde gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Gülcan Ergün’ün yürüttüğü söyleşiye Danimarka Başkonsolosu Anette S. Galskjøt konuşmacı olarak katıldı.
Söyleşi öncesi bir açılış konuşması yapan TTMD Yönetim Kurulu Üyesi Merve Sabay, Enerji ve Çevre Liderliğinde Kadın Konseyi CWEEL hakkında kısa bilgilendirme yaparak CWEEL Türkiye’nin, TTMD bünyesinde kurulduğunu ve çalışmalarını sürdürdüğünü belirtti. Moderatör Gülcan Ergün, günümüzde gezegenimize etki eden faktörlerin başında insanın geldiğine dikkat çekerek, iklim değişikliğinin şu anki nesiller tarafından ciddi şekilde gözlemlenebildiğini ve artık eylemlerimizin iklime uygun, sürdürülebilir ve döngüsel olması gerektiğini söyledi.
Konuşmasına dünya ve AB açısından mevcut durumu değerlendirerek başlayan Anette S. Galskjøt “AB 2013’te iddialı bir iklim eylem planının yürürlüğe koymuştu. Bunu, 2015’te küresel Paris Antlaşması izledi. Bence tüm AB Ülkeleri ve genel olarak AB, son 7 yıldır iklim değişikliğinin etkileri ve çevre sorunları konusunda yoğun bir şekilde çalışıyor. Ama dürüst olmak gerekirse AB Ülkelerinin daha fazla çaba göstermesi gerekiyor. AB tarafında Korona krizi, tüm devlet başkanlarının eyleme geçmek için son şansımız olduğunu anlamasını sağladı. AB kurtarma fonu kapsamında 1.8 Trilyon Eurodan fazla kaynak ayrıldı. 27 AB ülkesinde ekonomiyi kurtarmak için yapılacak girişimlerin yeşil ajanda, çevresel sorunlar ve çevreci bir toparlanma stratejisine yoğunlaşması gerekiyor” dedi.
Danimarka’nın sürdürülebilirlik konusunda bakış açısına değinen Galskjøt, “Danimarka yeşil ekonomi konusunda 1970’li yıllarda dahi ciddi önlemler almıştı çünkü o yıllarda petrol fiyatları çok yüksekti. O yıllarda bölgesel ısıtma ve soğutma (bölgesel enerji) kavramı geliştirilerek kömürle çalışan fabrikaların atık ısısı şehrin altından geçen borulara verildi ve böylece boşa gidecek bir kaynak kullanıldı. Bu yöntem günümüzde çok daha çevre dostu bir hale geldi. Bugün Kopenhag gibi bir şehrin %99’u bölgesel enerjiyle ısınırken, Danimarka’nın %60’ından fazlasında da bölgesel enerji kullanılıyor. Bu sistem için kullanılan kaynağın sürdürülebilir bir kaynak olması mümkün. SDG’lerin uygulanmasında 37 ulusal hedef belirledik ve 2018’de hazırladığımız rapora göre veriler iyi durumda. SDG’ler iş dünyasının olağan bir unsuru haline gelerek, yapılan her şeyin parçası oldu” dedi.
İstanbul ve Türkiye’nin iklim politikaları hakkında görüşlerini belirten Başkonsolos şunları söyledi: “Türkiye’nin durumu ciddiye aldığını düşünüyorum. Danimarka Dışişleri Bakanlığı’nın gelişmekte olan ülkelere yönelik hükümetler arası işbirliği adını verdiği program 2015’ten beri devam ediyor Hükümetler arası işbirliği anlaşması Türkiye’de de 2017’de iki ülkenin enerji bakanlıkları arasında bölgesel enerji konusuna odaklanarak başladı 2019’da imzaladığımız yeni bir anlaşma ile bu işbirliği 3 yıl uzatılarak deniz üstü rüzgar enerjisi sektörünü de içine aldı. Danimarka Enerji Ajansı , Ankara’da Enerji Bakanlığı’na ısı kanunun ve bölgesel ısıtma sektörünün gelimi konusunda danışmanlık ediyor ve ısıtma konusunda bir mevzuat çerçevesi oluşturmak için çalışılıyor. Bu kapsamda bölgesel enerji Türkiye’de çok daha yoğun şekilde uygulanmaya başlayabilir. Türkiye bu sisteme çok uygun çünkü konutların yoğun olduğu bölgelerde bu yeni enerji kaynağı son derece faydalı olacaktır.”
Anette S. Galskjøt son bölümde önümüzdeki 10 yıllık süreçte SDG’leri yerine getirme ve daha döngüsel bir ekonomiye geçiş konusunda görüşlerini aktardı.